O kadar ki, tarihin, edebiyatın, kültürün ve topyekün toplumun anlaşılması, yorumlanması, değerlendirilmesi gibi milli varlığımızın temel kurumları kuşkusuz din kültürü ile yakından ilgili, hattâ iç içedir. Vatan, vatan sevgisi, bayrak, ordu, asker, gāzi, şehit, adālet, hak, hukuk, doğruluk, fazilet, ahlak, insan, hayvan ve doğa sevgisi, komşuluk, dostluk, aile ve benzeri binlerce kavramda ve bunlara dayalı her türlü kurumda onun izlerini açık biçimde görürüz, yaşarız ya da en azından hissederiz.
Bunun için inanmış olmak veya olmamak hiç önemli değildir. Dini değerlere veya din kurumuna inanmadığını söyleyen biri bile, bu toplumda yaşadığı ve bu topluma mensup olduğu sürece, bu toplumu şekillendirmiş bulunan müesses dinin, kültürün, gelenek ve göreneklerin, örfün etkisi altındadır ve onlarla, adını koymamış olsa da, bünyeleşmiş durumdadır. Dolayısıyla toplumun büyük ölçüde İslâm dininden esinlenmiş ortak kültürünün ürünleri olan yüksek değerler, Türk dilinde, şiirinde, şakasında, ninnisinde, şarkısında, türküsünde, hattå argosunda bile doğrudan ya da dolaylı olarak yansıtılır.